“Amcamın çekilmiş kahve çektiğini gördüm…
Bir at sırtmdaydım. Ve düştüm. Sabaha karşı da babamı Missisippi’deki evimizde gördüm ve şükrederek uyandım. “
Frances’in Yahudi olan ailesiyle birçok sorunları vardı. Yeni evlenmişti. Bu bir dizi rü yayı balayı gezisinde görmüştü. İlk rüya am casının evliliği hakkındaki görüşüydü. Bitmiş bir işi karıştırmaya çalışıyordu. İkinci rüya biraz kestirmeden önceki düşüncelerinin de vamıydı. Burada çözdüğü şey, bir gelin ola rak geride bıraktığı herşeyi tekrar gözönün den geçirmekti. Her gelinin sorunlarının Frances’e göre versiyonuydu. Üçüncü rüyayı Cayce, çoğu zaman yaptığı gibi hemen dü zeltti. Rüyanın bir bölümü unutulmuştu. Ona eksik ayrıntıları tamamlattı.
Yalnızca bir at ve binicisi yoktu, üstünde bir çok engeller olan bir yol ve atın ürküp, onu düşürmesine sebep olan bir olay vardı. Rüyada, Frances’in Qabasıyla ilgisini gün ışı ğına çıkarsa da, bunun bir Odipus kompleksi (!) olmadığını vurguladı Cayce. Rüyayı ailesi nin’ evliliği ile ilgili tutumlarının ve eşinin ruhsal olaylarla ilgisinin devamı olarak gör
müştü.
At, içindeki en iyi benliğinden (asıl varlı ğından) gelen bir çağrı bir mesajdı. Binicinin söylediği şeylere şaşırması, mesajı babası gi bi, saydığı insanların görüşlerine uydurma çabasındandı. Yoldaki engeller Herdeki yaşa mında karşılaşacağı manialardı ve binicinin düşüşü, mesajın söylediğini inkar edebilece ğinin işaretiydi. Bu rüya aile uyumu sorunla rının ötesine taşmış, daha derin sorunları or taya koymuştu: Yaşamında hangi görüşe, hangi inanca, hangi ilkeye güvencekti?… Çö züm: Her zaman en iyi benliğin yargısına inanmaktı.
Edgar Cayce, Rüyaların Dili, Çeviren Acar Doğangün, (İstanbul: Arıtan Matbaacılık, 1998), 46.