Bak­tım, bu aradığım değil, başka iğneydi.

“Hizmetçim kayıp olan iğnemin inci ger­danlığıma ilişmiş olduğunu gösterdi. Bak­tım, bu aradığım değil, başka iğneydi. “

Frances daha önce, annesinin hediye ettiği taşlı bir iğneyi kaybetmişti. Hizmetçiden şüpheleniyordu. Cayce ona bir zamanlar, elbise­sini çalan hizmetçisine nasıl davrandığını ha­tırlattı. İtham edeceği ve onu savunmaya zor­layacağı yerde, ·olumlu bir tavır takınmış, dü­rüstlük ve sorumluluk konusundaki kendi duygularını belirtmiş ve sonuçta elbiseleri geri gelmişti.

Ama bu sefer sabırsızdı. Rüya onun bu sabırsızlığını işaret ediyordu. Eğer hizmetçiyi zorlarsa, hırsızlığını örtmek için kaybolanın yerine bir başka iğne koyacaktı. Ya da ayrıla­cak ve Frances iğnesini bir daha göremeye­ cekti. Yapacağı en iyi iş, beklemek, gözlemek ve dua etmekti. Hırsızdan altın ve gümüşten daha önemli bir şeyi çalmaya da Frances’in hakkı yoktu: Kendine saygısını ve ruhunun büyüme fırsatını… Hizmetçisi ve yakınlarının akıl ve gönlüne, zaten yaptığı gibi, Tanrı’dan korkmanın olgunluğun başlangıcı olduğunu sokmalıydı.

Ne var ki bir insanı yönlendirmenin yararı üzerinde durarak ve insanlarla ilişkide güve­ nin iyi meyvalar vereceğini göstererek, Cayce bunların ceza korkusundan ve vicdana baskı yapmaktan daha büyük şeyler olduğunu da vurguladı. Hiç kimsenin sorunu yalnızca ken­di sorunu değildi. Ve rüyanın bir işlevi de, bir durumdaki bütün unsurları ve en yaratıcı çözümü ortaya koymaktı.

Edgar Cayce, Rüyaların Dili, Çeviren Acar Doğangün, (İstanbul: Arıtan Matbaacılık, 1998), 51.

Yorum bırakın