Osman Gazi’nin Rüyası

Bir zaman Osmanlı imparatorluğunun kurucusu Osman Gazi de bir rüya görmüştü.

İnsan kendi arzu ve isteğiyle rüya göremez, ona gösterilir, işte Osman Gazi’ye rüya âleminde hakikatin kapısı aralanıyor, müjdeler ve saadetler bahşediliyordu.

Gördü ki, göbeğinden bir su fışkırmaktadır. Bu su büyüye büyüye nihayet geçit vermez bir nehir oluverdi. Sonra da bu çağlayan nehrin kenarında ulu bir çınar boy verdi.

Çınar ama, ne çınar! Öyle ulu bir çınar ki, dalı budağı her tarafı tutmuş, tepesi göklere doğru gözün göremeyeceği kadar yükselmişti. Ve bu çınarın gölgesinde renk renk uçuşan insanlar. Çınarın gölgesi adetâ insan denizi…

Osman Gazi rüyada bu güzel manzarayı seyrederken birden karşıdan Şeyh Edebâli Hazretlerinin geldiğini gördü. Şeyhin koynundan gözleri kamaştıran parlaklıkta bir ayın çıktığını ve gelip kendi koynuna girdiğini müşahede etti.

Büyük insanların rüyası da kendileri gibi büyük ve güzel olur. Gerçekten bu rüya pek güzeldi. Osman Gazi hemen yattığı yerden kalktı: Rabbimin keremine hamd olsun ki, dedi, güzel bir rüya gördüm. İnşallah sonu da hayırlı olur!

Derhal Şeyh efendinin huzuruna vardı ve rüyada gördüklerini tane tane anlattı ve dedi:

Ey apaydın Pîr, ne buyurursunuz?

Şeyh hazretleri bir müddet daldılar. Sonra yüzlerinde görülmemiş bir ışık çağlayanı belirerek başını yükseklere kaldırdılar:

Tebrike şayan bir rüya görmüşsün, beyzadem, dediler. Osman Gazi’nin dudakları muhabbetle kıpırdadı:

Elhamdülillah!

Şeyh Edebâli (k.s.), kutlu rüyayı şöyle tâbir buyurdu:

Beyzadem! Göbeğinden çıkan su senin soyun ve neslindir. Onun çoğalacağı ve dünyayı tutacağı ve yüzyıllarca da devam edeceği anlaşılıyor. O nehrin kenarındaki ulu çınar ağacı da senin elinle kurulacak kudretli ve büyük bir devlete alâmettir. Öyle bir devlet ki, kıyamet alâmetleri ortaya çıkmadıkça sarsılıp yıkılmayacak. Onun sayesinde nice milletler huzur içinde hayatlarını sürdürecekler.

Ey Beyzadem! Bu rüyada sana bir değil iki mükâfat görünüyor. Osman Gazi sordu:

O iki mükâfat nedir, ey Pîr?

-Şeyh şöyle cevap verdi:

Bu mükâfatın biri, o kurulacak muazzam devlet, öbürü de benim kızımdır!

Şeyh hazretlerinin bu son sözleri Osman Gazi’nin yüreğine bir alev halinde aktı. Utancından başını eğip sessizliğin girdabına daldı. O kadar, o kadar ki, yer yarılsa da kendisini yutsaydı memnun bile olacaktı.

Osman Gazi başı önde ve eriyecek halde dururken, şeyh hazretlerinin dudakları tekrar kıpırdadı ve dedi:

Bu çifte mükâfatın ikincisi benim kızım Mal Hatun’dur. Allah Teâlâ onun da sana verilmesini takdir etmiş! Benim koynumdan çıkıp senin koynuna giren ışıklı ayın tâbiri de işte budur! Allah mübarek etsin!

Zaman geldi, Osman Gazi’nin rüyası da gün gibi zahir oldu ve onun kurduğu devlet hak ve adalet ölçülerinde kılı kırk yararak âlemde misli bulunmaz işleri başardı. Ve onun devleti asırlarca İslâm’ın sancaktarlığını yaptı.

İşte bu da bir rüya, fakat ayniyle vâki olmuş bir rüya…

Yorum bırakın